SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2480 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ مُجَاهِدٍ عَنْ طَاوُسٍ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ الْفَتْحِ فَتْحِ مَكَّةَ لَا هِجْرَةَ وَلَكِنْ جِهَادٌ وَنِيَّةٌ وَإِذَا اسْتُنْفِرْتُمْ فَانْفِرُوا

 

İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki:

 

Rasûllulah (s.a.v.) Fetih (yani) Mekke'nin fethi günü (şöyle) buyurdu;

 

"(Artık) hicret yoktur. Fakat cihad ve niyet vardır. (Devlet idarecileri tarafından) toptan cihada çağırıldığınızda cihad'a çıkınız."

 

 

İzah:

Buhârî, Sayd; Cihad; menakib'ül-ensâr; meğazî; Müslim, imâre; Tirmizî, siyer; Nesâî, bey'at; Îbn Mâce, keffarat; Dârimî, siyer; Ahmed b. Hanbel, 1, 226, 266, 316, 355; II, 215; III, 22, 401, 430, 431, 467, 469; V, 71,  187; VI, 466.

 

Bir numara önceki hadis-i şerifin şerhinde de ifâde ettiğimiz gibi, Mekke fethedildikten sonra, orası İslârn ülkesi haline geldiğinden ve insanlar kitleler halinde Allah'ın dinine girmeye başladığından dolayı Mekke'den Medine'ye hicret etmenin farziyyeti kalk­mış ve hicretin yerini cihad ile cihad için niyyet almıştır. Binaenaleyh Al­lah yolunda cihad maksadıyla bulunduğu yeri terketmek, kıyamete kadar meşru kalacaktır.

 

Hafız îbn Hacer'in beyânına göre, islâmın ilk yıllarında hicretin farz kılınışının hikmeti Mekke'de bulunan müstumanların oradaki kâfirlerin akıl almaz zulümlerine maruz kalmalarıdır. Mekke kafirleri oradaki müs-İümanları dinlerinden döndürmek için akla hayale gelmedik işkenceler uy­gulamaya başlayınca Allah Teâlâ zulme uğrayan bu müslümanlar hakkın­da şu ayet-i kerimeyi indirmiştir: "Kendilerine yazık eden kimselere, can­larını alırken melekler: Ne işte îdiniz? dediler. (Bunlar): Biz yeryüzünde aciz düşürülmüştük, diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: Peki Allah'­ın yeri geniş değil miydi, ki onda göç edip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gideydiniz? İşte onların durağı cehennemdir. Ne kötü bir gidiş yeridir orası."[Nisa 97]

 

Bu hüküm, küfür diyarında kalıp da orada dinini korumaktan ümidi­ni kesen fakat hicret etmeye gücü yeten kimseler için kıyamete kadar ge­çerlidir. Bu duruma düştüğü ve hicrete de gücü yettiği halde hicret etme­yen kimseler hakkında Allah'ın Rasûlü şöyle buyurmuştur;

 

"-Müslüman olduktan sonra (Allaha) ortak koşan bir müşrik kafir­lerden ayrılıp müslömanlara katılmadıkça Allah onun hiçbir amelini kabnl etmei."[bk. Nesâî, zekât; îbn Mâce, hudûd; Ahmed b. Hanbel, V, 4, 5.]

 

"Ben müşrikler arasında yerleşip kalan kimselerden beriyim."[bk. 2645 numaralı hadis.]

 

Bu mevzuda İbnü'l-A'râbî şunları söylüyor: "Hicret, küfür diyarın­dan tslam memleketine göç etmektir. Rasûlulİah (s.a.v.) zamanında hicret farz idi. Hicretin farziyyeti, hayatı tehlikede olanlar için ondan sonra da devam etmiştir. Esasen durdurulan hicret, Peygamber (s.a.v.) nerede olursa olsun, onun yanma gitmek için yapılan hicrettir."

 

Metinde geçen "fakat cihad ve niyet vardır" manasına gelen cümle hakkında et-Tıybî (-743) ile diğer bazı ulema şunları söylemiştir:

 

"Bu istidrak, kendinden sonraki hükmün kendinden evvelki hükme muhalif olmasını iktiza eder. Mana şudur: Vatanından ayrılıp Medine'ye gitmekten ibaret olan hicret bitmiş, yerini cihad sebebi ile memleketinden ayrılmaya bırakmıştır. Binaenaleyh cihad sebebi ile hicret bakidir. Küfür diyarından kurtulmak, okumak için gurbete çıkmak, fitneden kaçmak gibi halisane bir niyyetle yapılan hicret de öyledir. Bunların hepsinde niyyet mu'teberdir."

 

İmam Nevevî diyor ki: "Mânâ; hicretin sona ermesi ile inkıta'a uğrayan hayrı, cihad ve iyi niyetle elde etmek mümkündür; demektir." İslam devletlerinin zayıflaması veya müslümanların gayr-i müslim devletlerin ida­resine geçmeleri neticesinde hicret olayı hicretten sonra da günümüze ka­dar devam edegelmiştir. Gayr-i müslim idaresinde kalan müslüman halk çeşitli zuîüm ve işkencelerle zorla hristiyanlaştırılmaya veya dinsizleştiril-meye maruz kaldıkça, bunlar zaman zaman İslâmî ülkelere hicret etmek için çare aramışlardır. Nitekim Endülüs ve Sicilya ile Dobruca, Macaris­tan, Kuzey Sırbistan ve Kuzey Bosna (Miladi 9-12. asırlarda) bunun en bariz misalleri olmuşlardır.